Avrupa'nın çeşitli bölgelerindeki sucul canlıların izlenmesi ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla iki yıl önce başlatılan "Avrupa Denizlerindeki Sucul Canlıların İzlenmesi İçin Stratejik Altyapıların Geliştirilmesi (STRAITS)" projesinin Türkiye ayağı, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Doç. Dr. Aytaç Özgül ve ekibi tarafından yürütülmektedir. Proje kapsamında; Kuzey Kanalı, Danimarka Boğazları, Cebelitarık Boğazı ve Türk Boğazlar Sistemi'nde sucul canlıların akustik telemetri yöntemiyle izlenmesi hedeflenmektedir.
Doç. Dr. Aytaç Özgül, projenin detaylarını paylaşarak, Kuzey Ege Denizi'nden başlayarak Çanakkale Boğazı, Saros Körfezi, Marmara Denizi'nin iki kıyısı, İstanbul Boğazı ve Karadeniz'de Kefken ile İğneada arasında toplamda 25 istasyona iki yıl önce akustik alıcılar yerleştirildiğini belirtmiştir. Bu vericilerle başta lüfer olmak üzere kıyılardaki önemli balık türlerini markalayarak izlemeyi amaçladıklarını ifade etmiştir. İstanbul'da Yeniköy Su Ürünleri Kooperatifi'nden alınan 10 lüfer, özel bir tankta anestezi altında karın boşluklarına yerleştirilen akustik vericilerle denizle buluşturulmuştur.
Lüfer balığının, Boğaz’ın bir simgesi olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özgül, Osmanlı döneminden beri bu balığın özellikle Boğaz'ın sembolü durumunda olduğunu dile getirmiştir. Balıkçıların temin ettiği balıkları akustik vericilerle markalayarak tekrar denize bıraktıklarını belirten Özgül, balıkların yakalanmadığı takdirde hangi rotayı takip ettiğini belirlemeyi amaçladıklarını aktarmıştır. Lüfer, sonbaharda suların soğuması ile Karadeniz’den Ege Denizi’ne göç yapar ve ilkbaharda suların ısınmasıyla üremek için Karadeniz’e döner. Bu göç esnasında özellikle İstanbul ve Çanakkale boğazlarında yoğun olarak avlanan lüfer balığının, göç yollarının tespit edilmesi ile sürdürülebilir avcılığın yönetilmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir.
“Markalama sırasında balık zarar görmüyor”
Balıkların markalanma sürecini açıklayan Doç. Dr. Özgül, canlı balıkları tutabilmek için özel bir tankın bulunduğunu, balıkların anestezi altındayken solungaçlarından su geçen özel küvet yardımıyla karın boşluklarına akustik markaların yerleştirildiğini ifade etmiştir. Sonra bir cerrahi işlemle dikilen balıklar, anestezinin etkisi geçtikten sonra tekrar denize bırakılmaktadır. Bu yöntemle, balıklara zarar vermeksizin doğaya dönebildiklerini ve daha önceki çalışmalarda bir yıl sonra bile bu balıkları tespit edebildiklerini belirtmiştir. Kıyılara yerleştirilen 25 akustik alıcının her biri yaklaşık 500 metre kapsama alanına sahip olup, balıklar bu alanlardan geçtiğinde gönderdiği sinyaller alıcılar tarafından tespit edilmektedir.
“Diğer kurum ve kuruluşlar da projeye destek olabilir”
Doç. Dr. Özgül, yakalanmamaları durumunda, balıkların bu dönemde göç yollarının Marmara Ereğlisi, Selimpaşa, Çanakkale Boğazı ve Saros Körfezi boyunca tespit edilmelerini planladıklarını aktarmıştır. Eğer Asya kıtasını takip ederlerse, Yalova, Erdek, Çanakkale Boğazı, Babakale ve Altınoluk kıyılarında bu balıkları tespit etmeyi beklediklerini ifade etmiştir. Projenin hedefinin üç yıl içinde 200 lüferi markalamak olduğunu belirten Özgül, bölgedeki üniversiteler, kamu kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının da balık markalayarak projeye destek verebileceğini sözlerine eklemiştir. Akustik alıcılardan alınan verilerin herkes için açık bir sisteme yüklendiği, bu alanda çalışmak isteyenlere de destek sağlanabileceği ifade edilmiştir.
Projenin gelişim sürecine dair bilgiler veren Doç. Dr. Özgül, geçen ilkbaharda Altınoluk'ta 10 balık markaladıklarını, bunlardan 3'ünün göç yolunu tamamlayarak Bulgaristan sularına ulaştığını belirtmiştir. 10 balıktan 3'ünün bu başarıyı göstermesi önemli bir sonuç olarak değerlendirilmektedir. Bu yıl kış döneminde 50 balık markalamayı planlayan Ege Üniversitesi, bu markalamayı ilkbahar döneminde Ege Denizi’nde gerçekleştirecektir. Sonrasında ise Kuzey Ege'den Saros Körfezi'ne, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Batı Karadeniz’e yerleştirilen akustik alıcılara dalış yaparak verilerin toplanacağı ifade edilmiştir.
Doç. Dr. Özgül, sisteminin sadece kendi markaladıkları balıkları değil, Avrupa'daki araştırmacıların markaladığı diğer türleri de tespit ettiğini söyleyerek bu sistemin başarıyla çalıştığını vurgulamıştır. Yabancı araştırmacılar tarafından markalanmış yılan balığı ve orkinoslar gibi türlerin, bu sistem sayesinde kaydedilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik önemli bir buluş olarak öne çıkmaktadır.